Türkiye haftalardır seçim hazırlıklarıyla uğraşıyordu. Bugünse sonuçlarıyla boğuşuyor. Günlerdir seçimle yatıyor, seçimle kalkıyoruz. Bıktık mı? Evet! Ama bıksak ne olur? Hayatımız seçim. Her gün belki de onlarca konuda seçim yapmak zorunda kalıyoruz. Hangi yolu seçsem? Ne giysem? Ne söylesem? Nereye gitsem? Konu hayatımız olunca seçimler daha da önem kazanıyor. Hangi okul? Hangi bölüm? Hangi meslek? Hangi semt? Hangi şehir? Hangi araba? Ve belki de en önemlisi hangi eş?!
Evet sürekli seçiyoruz. Sadece siyasette değil her konuda seçim hakkı elimizde. Peki seçimlerimiz ne kadar doğru? Bunu seçim yapana kadar bilemeyiz. Ama bildiğimiz bir şey var o da bazen, bazı konularda bile bile yanlışı seçtiğimiz!
Evet neden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz. Çünkü siz de hayatınızın bir evresinde yanlış olduğunu bile bile, sırf daha kolay diye doğruyu yok saydınız. Hatta inatla savundunuz yanlışı. İçten içe yanlış olduğunu bildiğiniz halde hem de. Kalbiniz size doğrunun o olmadığını defalarca söylerken inatla seçtiniz onu. Peki ama neden? Neden doğruyu seçmek bu kadar zordu? Neden bile bile, göre göre yanlışı seçtiniz? İşte cevabı.
Değişiklikten/değişimden korktuğu için
Alışkanlıkları değiştirmek kolay olsaydı adları alışkanlık olmazdı! Boşuna dememişler alışmış kudurmuştan beterdir diye! Yıllarca aynı düzene alışmış, aynı yalanlara inanmışken yeni birini veya bir şeyi kabul etmek çok zordur. İnsanlar en çok bilmedikleri şeylerden korkarlar. Her ne kadar karşılarındakinin kötü ve yanlış olduğunu bilseler de yeni geleceğin daha iyi olup olmayacağından emin olmadıkları için değişimden kaçarlar.
Çevre baskısı/etkisi yüzünden
Çevremizden etkilenmesek, kim ne der diye düşünmesek kesinlikle daha mutlu bireyler olurduk. Ama yapamayız. Ne zaman bir arkadaş ortamında herkes A’nın iyi olduğunu söylese, biz C’ye inansak bile onlarla aynı fikirdeymişiz gibi davranırız. Ve en kötüsü de bir süre sonra kendi söylediğimiz yalanlara inanırız. Çevremizin üzerimizdeki etkisi de ayrı bir etkendir tabii fikir değiştirmemize. Sürü psikolojisiyle, “herkes öyle diyorsa doğrudur” şeklide düşünürüz. Üstelik içten içte inandığımız hiçbir şeyle örtüşmese bile!
Saplantılı olduğu için
Bazen bize iyi gelmediğini hatta bize zarar verdiğini bilsek bile bazı şeylerden vazgeçemeyiz. Bizi üzen, kıran, acıtan insanları hala sevmemizin, hala onlarla beraber olmamızın tek sebebi saplantılarımızdır aslında. Bu birlikteliğin veya ısrarın altında ne aşk yatar, ne sevgi, ne de güven. Sadece saplantılarımız vardır...
Umursamadığı için
Kimi zaman hayattaki önceliklerimiz yer değiştirir. İşte öyle zamanlarda öncelik vermediğimiz konuyu umursamayız bile. İyi olmuş, kötü olmuş, var olmuş, yok olmuş bizi ilgilendirmez. İşte böyle zamanlarda anlık bencilliklerimiz, kolay yolu seçmemiz veya tembellik sonucu seçim dahi yapmamamız biz dahil etrafımızdaki herkesi olumsuz etkiler...
Aile kalıplarını izlediği/aileden öyle gördüğü için
Babasının annesine kötü davrandığını gören her çocuk “Ben büyüyünce asla böyle olmayacağım” der. Ama ne zaman ki büyür ve babasının yaşına gelir işte o zaman ona ne kadar benzediğini anlar. Aileden görülenlerin yanlış olduğunu bile bile tekrar edilmesine çok sık rastlanılır. Eğer ebeveyn rolündeki kişiler büyük bir tutkuyla yanlışı savunur ve onu uygulamaya devam ederse, çocuklar da eninde sonunda onlarla aynı yoldan ilerler...
Gelecek kaygısı duyduğu için
Bazen doğru olanın değişim olduğunu bilsek bile o değişimin geleceğimizi etkileyeceğinden korkarız. Aile ekonomimizin sarsılması en büyük endişemizdir. Ve onu tehlikeye atabilecek her şeyden uzak durmaya çalışırız. Örneğin uzun vadede bizi refaha kavuşturacağını, çocuklarımızın ve hatta torunlarımızın geleceğini garanti altına alacağını bilsek de bir süre bize sıkıntı yaratacak diye memurluktan vazgeçip kendi işimizi kuramayız bir türlü...
Öz saygı eksikliğinden
Kimisini ne kadar ezer, ne kadar döver, ona ne kadar kötü davranırsan sana o kadar bağlanır. Kendine saygısı olmayan bu insanlar “Hak etmiştim, o ne yaparsa haklıdır” mantalitesi içindedir. Çünkü gördükleri muamele sonucunda öz saygılarını kaybederler. Bu kurban psikolojisi içinde düşman da kurtarıcı da aynı kişi sanılabilir maalesef...
Daha iyisini hak etmediğini düşündüğü için
Bazen o kadar çok ezilirsiniz ki siz bile inanırsınız daha iyisini hak etmediğinize. Sizi kimse sevmez, kimse sizle ilgilenmez sanırsınız. Çünkü karşınızdaki kişi tüm gücüyle sizi buna inandırmak için uğraşmıştır. O yüzden elinizdekinin kötü olduğunu bilseniz de ona sımsıkı sarılırsınız. Yalnız kalmaktan, daha iyisini bulamamaktan korktuğunuz için yanlışı seçersiniz bile bile...
Borçlu hissettiği için
Bazen yanlış olduğunu bildiğiniz kişi size o kadar çok sus payı verir ki gerçekten susmak zorunda hissedersiniz kendinizi. Sırf aç karnınızı doyurduğu, üşüyen kalbinizi ısıttığı için siz de ona bir şeyler vermek istersiniz. Ve verebileceğiniz tek şey seçim hakkınız diye onunla olmayı seçersiniz. Halbuki çoğu zaman size iyilik olarak yaptığı şeyler zaten onun yapması gereken şeylerdir. Ve kim gelirse onun yerine aynısını hatta daha da iyisini yapacaktır. Ama o yaptıklarını o kadar gözünüze sokar ki size onu seçmek için kendinizi mecbur hissettirir.
Baskı altında hissettiği için
Yıllardır yanan bir ampulü değiştirmeye çalışırsanız elinizin yanacağını bilirsiniz. Çünkü o ampul fazlasıyla ısınmıştır ve dokunursanız sizi acıtacağını her fırsatta hissettirir. Bu tür bir baskı altındayken karar vermek gerçekten çok zordur. Bazen sırf elinizin yanmasından korktuğunuz için yavaş yavaş kaynayan bir kazanda olmayı tercih edersiniz.Evet seçimler bitti. Kim doğru seçimi yaptı, kim bile bile yanlışı seçti bunu zaman gösterecek. Ama siz siz olun bile bile yanlış seçimler yapmaktan kaçının. Anlık
refah için uzun vadede hayatınızı karartmayın!
refah için uzun vadede hayatınızı karartmayın!
0 yorum :
Yorum Gönder